11 Aralık 2016 Pazar

Travma ile Çalışmada Farklı Bakış Açıları


Travma ve Travma Sonrası Stres Bozukluğuna Genel Bir Bakış

            Travma, duygusal yara olarak bahsedebiliriz. Duygusal yaralarla duygusal travmalar ile şahısta oluşmuş klinik bir durumu belirtmektedir. Bu rahatsızlık ABD Viyetnam savaşı sırasında alay konusu olmuştu. Ama bu hastalık, askerler üzerinde fazla etkisi sezilince ciddiye alınmaya başlanmıştır. Bu durum daha geniş bir hadise olarak sadece askeri bölgede kalınmayıp normal yaşantımıza da tedarik edilmeye başlanmıştır. Depremler, terör, doğal afetler hadiseleri gibi unsurlar ile insanlar duygusal bir etkiye maruz kalması ile insanların verdikleri tepki tekrarlayıcı, eski hadiseleri tekrarlamaya başlaması ve günlük hayattaki işlevselliğini bozmaya neden olması durumları olabilir. Bu durumları normal yaşantımızdaki patronun işçisine zulüm etmesi, tacizlerin artması gibi durumlar ile daha güncel sahalara yerleştiğini görebiliriz. Travmaya neden olabilecek olaylara bakacak olursak birincisi insan eli ile bilerek gerçekleştirmiş olaylar ikincisi insan eli ile gerçekleştirmiş kaza sonucu olan travmalar ve sonuncusu ise doğal afetleri gösterebiliriz. Birincisine örnek verecek olursak memleketimizde halen güncelliğini sürdürmekte olan insanların eli ile gerçekleşen terör olayları, ikincisi de verilebilecek örnek ise insan eli ile kaza yapılması ve üçüncüsünde ise sel, çığ, derem gibi doğal afetlerdir. Bu olayların bizde bırakmış olduğu etki ile kişi bu anormal olaylara karşı normal bir tepki vermesi durumunda ve belirli sürelerin geçmesi ile kişiye hepimler tarafından travma sonrası stres bozukluğu konulur.
            Travma sonrası stres bozukluğu, kişinin hayatlarının veya güvenliklerinin tehlikeye girip atlatmış yani bir travma geçirmiş kişilerde ortaya çıkmasını beklediğimiz bir hastalıktır. Yukarıda da anlattığım gibi travma sonrası stres bozukluğunu duyduğumuz da ilk aklımıza savaşta görev almış bir askerin yaşadığı travma olabileceğini söyleyebiliriz. Aslında her bireyin başına gelebilecek trafik kazaları, doğal afetler ya da tecavüz vakaları gibi travmatik olaylarda travma sonrası stres bozukluğuna neden olabilir. Bahsi geçen olay ya da durum da travma yaşanırken vücudun tehlikeye karşı iki durum ortaya çıkmaktadır. Vücudumuz bu durumlar ile karşılaştıklarında ya bu durum ile savaşmaya hazırdır ya da uzak durmaya olayı engellemeye çalışmaktadır. Buna literatür de savaş ya da kaç tepkisi denilmektedir. Mesela hiç beklemediğimiz bir anda bir ayının karşımıza çıkması esnasında fiziksel olarak vereceğimiz tepkiler ortaya çıkması olarak bakabiliriz. Travma sonrası stres bozukluğu açısından değerlendirecek olursak bu tepkinin işlenmemesine neden olacağını söyleyebiliriz. Travma sonrası stres bozukluğu olan insanlar değişik belirtiler görülebilmektedir. Bunlardan biri istenmeyen hatıralar olarak ele alabiliriz. Olayla ilgili hatıralar ya da durumlar kişiye yeniden travma yaşatabilir. Bu durumun yaşanması da kişinin günlük işlevselliğini olumsuz etkileyebileceğini söyleyebiliriz. Kendi düşünceleri ya da başkalarından duydukları kelimeler veya yaşamış olduğu olayla alakalı ilişki kurdukları objeler durumlar tarafından tetiklenebilir. Başka bir durum ise kaçınma olarak değinebilir. Üçüncü belirtisi ise olumsuz düşüncelere kapılmasıdır. Bu kişiler duygusal olarak çökkünlük yaşamasından dolayı ilişkilerde sorunlar yaşanabilir. Tedaviye bakacak olursak psikoterapi ve ilaç tedavisi kullanılabilir. Aynı zamanda iki tedavi de birlikte kullanılabilir. 


EMDR

            Türkçe anlamına baktığımızda göz hareketleri ile kişiyi duyarsızlaştırma ve beyinde aktivitede olmayan travmaları işlenmesi olarak değerlendirilmiştir. Beynimiz bazı durumlar ya da travmalar ile karşılaştığın da işlenmeyebiliyor. Bu yöntemle bu durum ya da olayların beyinde işlenmesini sağladığını söyleyebiliriz. Yani işlenmemiş bir travma üzerinde kullanıldığını söyleyebiliriz. Bu yöntemle kişi yaşadığı ve işlenmemiş olay üzerinde gerçekleştirmektedir. Bu yöntemde çift taraflı duyumla verilmektedir. Bunu göz hareketleri ile fazla yapılmaktadır. Bunu sağ ve sol beyinin parmak işaretleri ile beyinler arası verilerin işlenmesini sağlanması amacı ile gerçekleştiriliyor. Bu yöntem ses ve dokunma uyaranları ile de gerçekleştirilebilir. Emdr terapi olarak hep psikodinamik hem de bilişsel ve davranışçı terapi yöntemlerini de kullandığını söyleyebiliriz. Bunu yapmak isteyen biri hem Emdr eğitimini hem de psikodinamik ve bilişsel davranışçı terapi de uzman kişiler olması gerekmektedir.
 Emdr görüşmesinde diğer terapi yönteminden farklıdır. Hasta oturuyor, terapist ise hastanın sağ çaprazında bulunarak yani birbirine paralel olacak şekilde görüşme yapılmaktadır. Bunun amacı terapistin daha iyi bir biçimde göz hareketlerini yapmak istemesidir. Bu terapi sekiz aşamalı olarak gerçekleşmektedir. Doksan dakikalık bir süresi vardır ve öncelikle kişinin kendisini güvende hissedebileceği bir yerin oluşmasını sağlamaktır. Bu terapi yöntemi uygulamak için ilk başta kişiyi rahatsız eden durumlara değinmesini istiyor. Bu durumlar bazen beyinde donmuş olarak kalan görüntü, ses vb gibi olabilir. Danışan bunları anlatarak başka olaylara kayma durumu söz konusu olabiliyor. Yaşadığı olayları rahat bir biçimde anlatılması istenmektedir. Genellikle danışana ait cümlelerle duyarsızlaştırma yapıldıktan sonra kişinin olumsuzluklara değinmesini istemektedir. Bu olumsuzlukların beden üzerinde etkisinin olup olamadığına baktıktan sonra gevşeme egzersizi ile görüşme sonlandırılıyor.
            Psikodinamik terapi, kişi yaşamış olduğu travmatik olay ya da durumu normal hayatında ki olaylardan ayırmaz bunları birlikte değerlendirmeye alarak kişinin yaşadığı olaylar içerisinde anlamlar aramaya başlamaktadır. Ama Emdr da kişi yaşadığı olay beyinde işlenmemiştir. Beyinde işlenmemiş bu olayların rahatsızlık veren etkisi olduğu gibi hiçbir etkisi de olmayabilir. Terapist bunları gün yüzüne çıkarmasına yardımcı olmak ve yeni baştan verilerin işlenmesini sağlayarak ortaya çıkardığı görüntü, ses, düşünce vb. gibi durumların danışan üzerinde rahatsız bir etkisi varsa bu rahatsızlığı ortadan kaldırılmayı amaçlanmıştır. Yapılan çalışmalara baktığımızda bilişsel davranışçı terapinin de Emdr gibi etkisinin fazla olduğunu bulmuştur. İkisi de farklı yöntemler kullansa da travma üzerindeki etkinliğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Emdr tedavisini diğer yöntemlere göre tedavi daha hızlı ve görüşme süresinin daha az olduğunu söyleyebiliriz.

BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ

            Adından da anlaşılacağı gibi olay ya da durumların hem bilişsel hem de davranış yönünden yola çıkarak çözmesini sağlamaya çalışmaktadır. Bu terapi yöntemi travmanın davranış semptomları veya konu ile ilgili edindiği bilişsel bakış açılarının karşılaştığı tehditleri sentezleyerek olduğundan farklı algı süreçleri ve tutumlar üzerinde çok aşırı bir şekilde durması, orada kalması olarak ele alınabilir. Kişi karşılaştığı travmatik olay karşısında tehdit’in doğasını ve gerçekliğine yüklediği anlam farklı boyutlar olduğu durumlarda travmatik olayın etkisini göstermektedir. Danışan yaşantılarını bize sunarken nasıl bir ifade şekli kullanıldığı önemlidir. Travma da her hangi bir olayda verdiğimiz tepkinin travma mı yoksa normal bir davranış mı olduğunu anlamak için yapılan araştırmalar gösteriyor ki. Flash back dediğimiz kavram yani kişi yaşadığı olayları eski yaşantısındaki anısını anımsatıyor mu? Diye bakılmalıdır. Başka olaylara baktığımızda kendimiz bir olay karşısında aşırı duygusal tepkiler veriyor muyuz? Sese ve görüntülere nasıl tepkiler veriyoruz? Danışan da tepkisellik hali var mı? Yani aşırı hareketlilik, aşırı bir öfkelenme durumu söz konusu oluyor mu? Beklenmedik duygusal nöbetlerin yaşanması aslında kişide travma olup olmadığı hakkında bazı bilgiler edinmemize sebep olur.
            Travma ve travma sonrası stres bozukluğu tedavisi genellikle hastaya özgü olmaktadır. Bu da yukarıda bahsettiğim gibi bizim algı süreçlerimizle alakalı bir durumdur. Bilişsel davranışçı terapide en etkili olan yöntemler maruziyet terapisi ve bilişsel yeniden yapılandırma terapisi olduğunu söyleyebiliriz. Maruziyet terapisi, kişilerin korkuyla yüzleşmeleri, onları kontrol altına almaları ya da danışanın travmasını daha kontrollü ve güven içinde yeniden o anı yaşamalarını sağlamak amacıyla gerçekleştirmektedir. Bu görsel, yazılı, sesli ya da olayın yaşandığı yere ziyaretler gerçekleştirilerek yapılmaktadır. Bilişsel yeniden yapılandırma terapisi ise danışanların kötü bir şekilde gerçekleşmiş anılarından anlamlar çıkarmaları için yardımcı olmaktadır. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz aslında. Bazen danışanın anılarının veya anıları ile alakalı algı süreçlerinin gerçeklik payının olmadığından dolayı danışan kendilerini utanç ya da suçluluk hissettikleri durumlar ortaya çıkabilmektedir. Bu durumlarda danışanın daha pozitif ve olayla ilgili daha gerçekçi bir şekilde yaklaşılarak danışana yardım edilmesini sağlamaktadır.
            Bilişsel davranışçı terapiler ile ilgili psikanalistler açıklamalarda bulunmuştur. Bu terapi yönteminin görünürde etkili olduğunu söyleseler de hastalığı ortadan kaldırmadıklarını savunurlar. Yani hastalık ile ilgili ortaya çıkan belirtiler ortadan yok edebilir. Ama psikanalistlerin savunduğu, hastalarda iç dinamiklerin ortadan kaldırılmadığından dolayı yeniden ortaya çıkma durumları olabileceğini görüşünü idea etmektedirler. Aynı zamanda var oluşu ile ilgili sorunlar yaşayan, kendilerini iyi bir şekilde açıklamakta zorluklar yaşayan ve ağır travma geçirmiş danışanlar üzerinde bilişsel davranışçı terapiyi uygulayan uzmanlar bu konuda epey zorlanabilirler.

İLAÇ TEDAVİSİ

            Travma yaşayan bireyleri değerlendirdiğimizde aslında hepsinin tedavi etmemize gerek yoktur. Bunu çevresinde bulunan kişilerin desteklerini alması sonucunda gerçekleşebileceğini söyleyebiliriz. Ama travmanın belirtileri aylarca devam edecek olursa bunun kendiliğinden ya da çevresinin desteğiyle iyileşme gerçekleşmesi epey zor gözükmektedir. Bu konuda profesyonel danışmanlık desteğinin alınmasının gerektiğini söyleyebiliriz. Travmayı psikoterapi ve ilaç tedavileri ile sağlıklı bir şekilde iyileşmeyi gerçekleştirebilir. Bu tedavileri ayrı kullanılabileceği gibi birlikte de süreçte desteklenebileceğini söyleyebiliriz. İki yöntem de birbirlerinin alternatifi olmamakla birlikte işleyişlerinin de farklı bir şekil de gerçekleştiğini söyleyebiliriz. İlaç tedavisi, bireyin geçmişte deneyim ettiği travmatik olayın kaynağını çözüme kavuşturamaz. Bu travmanın kaynağını psikoterapi yöntemleri ile sağlanabileceğini söyleyebiliriz. Ama ağır travma yaşayan bireylerde ilaç tedavisi kullanılmaktadır. Ben bu açıkladıklarımı ülkemiz açısında değerlendirmek istiyorum. Başka ülkelerde psikoterapi asıl ana yöntem olarak kullanılmaktayken bizim ülkemizde bu durum ne yazık ki farklıdır. Diğer ülkelerde psikoterapi kullanıldıktan sonra vakanın durumuna göre ihtiyaç söz konusu ise ilaç tedavisine geçilmektedir. Ülkemizde ilaç sevdasının kendilerini ömür boyu ilaca bağımlı hale getirdiklerini söyleyebiliriz. Terapi esnasında ya da başka yerlerde travmanın etkisi ile semptomlar yoğun bir şekilde ortaya çıkıp terapiyi zorlaştırıp veya süreci engellemesi durumunda ilaç tedavisine başvurmak daha mantıklı olacaktır.
            Ben bu araştırmamda travma ve travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bireyler için hangi ilaçların kullanılması gerektiği ve bu ilaçların bazı yan etkilerinden bahsetmek istiyorum. İlk olarak travma ilaç tedavisinde kullanılan iki tane antidepresandan bahsedeceğim. İlk olarak yaygın bir şekilde kullanılan sertralin diğer ismi ile zoloft olarak bilinmektedir. İkincisi ise paroksetin bilinen diğer ismi paxildir. Bunların ikisi de depresyon tedavisinde de kullanılan seçici seratonin geri alım engelleyici olarak kabul edilmektedir. Bu ilaçlar olumsuz duyguların tedavisinde önemli etken sahibidirler. Mesela anksiyete, üzüntü ve asabiyete tedavi etme gibi özelliklere de sahiptir. Bunları gerçekleştirirken terapötik sürecin iyi bir şekilde devam etmesini de sağlamaktadır. Bu antidepresanlar ile ilgili bilgi vermekte yarar olduğunu düşünüyorum. Birincisi kesinlikle ilaç kullanıcısında bağımlılık yapmamaktadır. İkincisi yan etkilerine bakacak olursak kısa süreli ve kişi de fazla ağır olmayan belirtiler şeklinde meydana gelmektedir. Bu yan etkileri şu şekilde sıralayabiliriz. Kusma, bulantı, sersem olma ve birden bire gerçekleşen baş ağrıları boy gösterebilir. Daha uzun süreçlerde meydana gelen yan etkiler ise cinsel isteksizlik ve kilo ile ilgili problemler açığa çıkabilmektedir. Bazı durumlar da ise bu tür antidepresanların yanında benzodiazepin de verilebilir. Bu ilaçlar kaygıyı engelleme, uyuma ve gevşeme gibi etkilere sahiptir. Bu ilaçlardan bahsetmişken bir özelliğine değinmeden geçemeyeceğim. Uzun süre boyunca kullanılması durumunda kişide bağımlılık yaratabilmektedir.
            Sonuç olarak psikoterapi ve ilaçlar yukarıda da değindiğim gibi travmaya çok yardımcı olurlar. Kısacası iyileşme terapistin ve ilaç kullanımının yanın da travma yaşayan bireyin ailesi, eşi, dostu ve arkadaşlarının yardımıyla sağlıklı bir şekilde gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

PSİKODİNAMİK TERAPİ

            Bu yaklaşımı gerçekleştirmek için danışanla kurulan ilişki terapötik sürecin etkinliğini sağlamaktadır. Bu ilişki karşılıklı değer ve işbirliği şeklinde olan temel kavramlardır. Bu yaklaşım, şimdi yaşadığımız sorunlardan dolayı işleyişimizi etkilemesinin nedenini, geçmiş yaşantımızda oluşan travmalar olduğunu ve bunlarla yüzleşmemiz gerektiğini öne sürmektedir. Bu yaklaşımın üzerinde durduğu nokta insanların geçmişte yaşadıklarını ve bu yaşantılarla birlikte gelişen duyguların tekrarlama eğiliminde olduklarını savunur. Danışan terapistle ilişki kurarken bunları terapiste gösterme eğiliminde olurlar. Geçmişteki yaşantılarını terapiste yansıtmalarına “aktarım” olarak adlandırmaktadır. Danışan aktarım yolu ile terapiste travma hakkında genellikle hüzün dolu olumsuz düşünceler yansıtarak gerçekleştirebilirler. Bu olumsuz düşüncelerin anlatılması, terapiste aktarması hiçte kolay değildir. Danışan genellikle anlattıklarında terapistle kurduğu ilişkiden dolayı geri çekilme yöntemini kullanabilirler. Danışanın yaşadığı travma iç dinamikleri ve yorumlamaları ile değiştirip terapiste aktarabilir. Böyle bir tutumun olması terapötik sürecin güçlenmesine hatta çözümünü de sağlamadığı için terapiyi yarıda bırakma gibi davranışlar ortaya çıkabilir. Bu sürecin işlenebilmesi için terapist danışanın bilinç dışındaki savunma mekanizmalarını ortadan kardırması gerekmektedir. Travma, kişinin enerjisinde etkili olabilmekte ve bu kişinin bütün organizmalarını devre dışı bırakabilecek durumlara da getirebilmektedir. Travmada danışanın duygularının düşüncelerinden uzaklaşması noktasında hayatında sorunların boy gösterdiğini idea etmek mantıksız olmaz.
            Travma da olumsuz düşüncelerin ortaya çıkması ile ego tükenmişliği yaşanmakta danışan kendine değersizlik ve önemsizlik gibi anlamlar yükleyebilmektedir. Danışana bunlar atlatması için yardım edilerek eski egosunu yeniden yapılandırması amaçlanmıştır. Kişi yaşadığı travmayı hep inkar edebilmekte ve görüşme esnasında travmayı yeniden yaşayacağı korkusu olabilmektedir. Görüşmeye gelen danışan terapisti tarafından bazı bilgilerin anlatılması gerekiyor. Mesela görüşme yapılırken o travmatik durumu yeniden hatırlayabileceğine ve kendisinin bir süreliğine kabusları görebileceğine dair bilgilerin verilmesi gerekmektedir. Travma ile ilgili bazı başa çıkma yöntemleri mevcuttur. Bazıları müzikle giderirken bazıları da ev işleriyle ilgilenerek zaman geçirmektedirler. Bu terapi yöntemine gelen eleştirilere bakacak olursak fazla uzun sürmesi ve çok fazla bir maddiyat gerektiği için danışanın terapötik sürecinin aksamasına neden olabilmektedir. Psikodinamik terapi kesin açıklaması yoktur. Çoklarına göre çocukluk travmanın fazla bir üzerinde durulmaması gerektiği ve günlük yaşantılarına değinmesi yönünde eleştiriler geldiği yönündedir. Son olarak dünya da her kültürden insanın mevcut olduğunu söyleyen düşünürler, psikodinamik terapinin bütün bunların üzerinde aynı geçerliliğinin olamayacağını savunurlar.
           

Kaynakça


Richard, G., & Philip, Z. (2013). Psikoloji ve yaşam. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Cüceloğlu, D. (2006). İnsan ve Davranış . İstanbul: Remzi Kitabevi Yayınları.
Herman, J. (2007). Travma ve İyileşme. İstanbul: Literatür Yayınları.
 KARAKAYA, I. (2014). Çocukluk çağı travmalarında travma odaklı bilişsel davranışçı tedavi modeli. Anatolian Journal of Psychiatry/Anadolu Psikiyatri Dergisi, 15(4).
Tokgünaydın, S., & Sütcü, S. T. (2016). Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Tedavisinde Bilişsel Davranışçı Grup Terapisinin Etkililiği: Sistematik Bir Gözden Geçirme. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 8(Ek 1), 95-107.
Balıbey, H., & Balıkçı, A. (2013). Travma Sonrası Stres Bozukluğu Tanılı Hastada Göz Hareketleri İle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR) Tedavisi: Olgu Sunumu. Dusunen Adam: Journal of Psychiatry & Neurological Sciences, 26(1).
Tural, Ü., & Öner, E. (2003). Travma Sonrası Stres bozukluğunun farmakolojik tedavisi. Psikolojik travma ve sonuçları.



Sadece bir tık :

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Psikolog Yunus Kaçan Copyright © 2015 | Türkçeleştirme: Karamsar Temalar