Travma
ve Travma Sonrası Stres Bozukluğuna Genel Bir Bakış
Travma, duygusal yara olarak bahsedebiliriz. Duygusal yaralarla
duygusal travmalar ile şahısta oluşmuş klinik bir durumu belirtmektedir. Bu
rahatsızlık ABD Viyetnam savaşı sırasında alay konusu olmuştu. Ama bu hastalık,
askerler üzerinde fazla etkisi sezilince ciddiye alınmaya başlanmıştır. Bu
durum daha geniş bir hadise olarak sadece askeri bölgede kalınmayıp normal
yaşantımıza da tedarik edilmeye başlanmıştır. Depremler, terör, doğal afetler
hadiseleri gibi unsurlar ile insanlar duygusal bir etkiye maruz kalması ile
insanların verdikleri tepki tekrarlayıcı, eski hadiseleri tekrarlamaya
başlaması ve günlük hayattaki işlevselliğini bozmaya neden olması durumları
olabilir. Bu durumları normal yaşantımızdaki patronun işçisine zulüm etmesi,
tacizlerin artması gibi durumlar ile daha güncel sahalara yerleştiğini
görebiliriz. Travmaya neden olabilecek olaylara bakacak olursak birincisi insan
eli ile bilerek gerçekleştirmiş olaylar ikincisi insan eli ile gerçekleştirmiş
kaza sonucu olan travmalar ve sonuncusu ise doğal afetleri gösterebiliriz.
Birincisine örnek verecek olursak memleketimizde halen güncelliğini sürdürmekte
olan insanların eli ile gerçekleşen terör olayları, ikincisi de verilebilecek
örnek ise insan eli ile kaza yapılması ve üçüncüsünde ise sel, çığ, derem gibi
doğal afetlerdir. Bu olayların bizde bırakmış olduğu etki ile kişi bu anormal
olaylara karşı normal bir tepki vermesi durumunda ve belirli sürelerin geçmesi
ile kişiye hepimler tarafından travma sonrası stres bozukluğu konulur.
Travma sonrası stres bozukluğu, kişinin hayatlarının veya
güvenliklerinin tehlikeye girip atlatmış yani bir travma geçirmiş kişilerde
ortaya çıkmasını beklediğimiz bir hastalıktır. Yukarıda da anlattığım gibi
travma sonrası stres bozukluğunu duyduğumuz da ilk aklımıza savaşta görev almış
bir askerin yaşadığı travma olabileceğini söyleyebiliriz. Aslında her bireyin
başına gelebilecek trafik kazaları, doğal afetler ya da tecavüz vakaları gibi
travmatik olaylarda travma sonrası stres bozukluğuna neden olabilir. Bahsi geçen
olay ya da durum da travma yaşanırken vücudun tehlikeye karşı iki durum ortaya
çıkmaktadır. Vücudumuz bu durumlar ile karşılaştıklarında ya bu durum ile savaşmaya
hazırdır ya da uzak durmaya olayı engellemeye çalışmaktadır. Buna literatür de
savaş ya da kaç tepkisi denilmektedir. Mesela hiç beklemediğimiz bir anda bir
ayının karşımıza çıkması esnasında fiziksel olarak vereceğimiz tepkiler ortaya
çıkması olarak bakabiliriz. Travma sonrası stres bozukluğu açısından
değerlendirecek olursak bu tepkinin işlenmemesine neden olacağını
söyleyebiliriz. Travma sonrası stres bozukluğu olan insanlar değişik belirtiler
görülebilmektedir. Bunlardan biri istenmeyen hatıralar olarak ele alabiliriz. Olayla
ilgili hatıralar ya da durumlar kişiye yeniden travma yaşatabilir. Bu durumun
yaşanması da kişinin günlük işlevselliğini olumsuz etkileyebileceğini
söyleyebiliriz. Kendi düşünceleri ya da başkalarından duydukları kelimeler veya
yaşamış olduğu olayla alakalı ilişki kurdukları objeler durumlar tarafından
tetiklenebilir. Başka bir durum ise kaçınma olarak değinebilir. Üçüncü
belirtisi ise olumsuz düşüncelere kapılmasıdır. Bu kişiler duygusal olarak
çökkünlük yaşamasından dolayı ilişkilerde sorunlar yaşanabilir. Tedaviye
bakacak olursak psikoterapi ve ilaç tedavisi kullanılabilir. Aynı zamanda iki
tedavi de birlikte kullanılabilir.
EMDR
Türkçe anlamına baktığımızda göz hareketleri ile kişiyi
duyarsızlaştırma ve beyinde aktivitede olmayan travmaları işlenmesi olarak
değerlendirilmiştir. Beynimiz bazı durumlar ya da travmalar ile karşılaştığın
da işlenmeyebiliyor. Bu yöntemle bu durum ya da olayların beyinde işlenmesini
sağladığını söyleyebiliriz. Yani işlenmemiş bir travma üzerinde kullanıldığını
söyleyebiliriz. Bu yöntemle kişi yaşadığı ve işlenmemiş olay üzerinde
gerçekleştirmektedir. Bu yöntemde çift taraflı duyumla verilmektedir. Bunu göz
hareketleri ile fazla yapılmaktadır. Bunu sağ ve sol beyinin parmak işaretleri
ile beyinler arası verilerin işlenmesini sağlanması amacı ile
gerçekleştiriliyor. Bu yöntem ses ve dokunma uyaranları ile de
gerçekleştirilebilir. Emdr terapi olarak hep psikodinamik hem de bilişsel ve
davranışçı terapi yöntemlerini de kullandığını söyleyebiliriz. Bunu yapmak
isteyen biri hem Emdr eğitimini hem de psikodinamik ve bilişsel davranışçı
terapi de uzman kişiler olması gerekmektedir.
Emdr görüşmesinde diğer terapi yönteminden
farklıdır. Hasta oturuyor, terapist ise hastanın sağ çaprazında bulunarak yani
birbirine paralel olacak şekilde görüşme yapılmaktadır. Bunun amacı terapistin
daha iyi bir biçimde göz hareketlerini yapmak istemesidir. Bu terapi sekiz
aşamalı olarak gerçekleşmektedir. Doksan dakikalık bir süresi vardır ve
öncelikle kişinin kendisini güvende hissedebileceği bir yerin oluşmasını
sağlamaktır. Bu terapi yöntemi uygulamak için ilk başta kişiyi rahatsız eden
durumlara değinmesini istiyor. Bu durumlar bazen beyinde donmuş olarak kalan
görüntü, ses vb gibi olabilir. Danışan bunları anlatarak başka olaylara kayma
durumu söz konusu olabiliyor. Yaşadığı olayları rahat bir biçimde anlatılması
istenmektedir. Genellikle danışana ait cümlelerle duyarsızlaştırma yapıldıktan
sonra kişinin olumsuzluklara değinmesini istemektedir. Bu olumsuzlukların beden
üzerinde etkisinin olup olamadığına baktıktan sonra gevşeme egzersizi ile
görüşme sonlandırılıyor.
Psikodinamik terapi, kişi yaşamış olduğu travmatik olay
ya da durumu normal hayatında ki olaylardan ayırmaz bunları birlikte
değerlendirmeye alarak kişinin yaşadığı olaylar içerisinde anlamlar aramaya
başlamaktadır. Ama Emdr da kişi yaşadığı olay beyinde işlenmemiştir. Beyinde
işlenmemiş bu olayların rahatsızlık veren etkisi olduğu gibi hiçbir etkisi de
olmayabilir. Terapist bunları gün yüzüne çıkarmasına yardımcı olmak ve yeni
baştan verilerin işlenmesini sağlayarak ortaya çıkardığı görüntü, ses, düşünce
vb. gibi durumların danışan üzerinde rahatsız bir etkisi varsa bu rahatsızlığı
ortadan kaldırılmayı amaçlanmıştır. Yapılan çalışmalara baktığımızda bilişsel
davranışçı terapinin de Emdr gibi etkisinin fazla olduğunu bulmuştur. İkisi de
farklı yöntemler kullansa da travma üzerindeki etkinliğini gözden kaçırmamak
gerekiyor. Emdr tedavisini diğer yöntemlere göre tedavi daha hızlı ve görüşme
süresinin daha az olduğunu söyleyebiliriz.
BİLİŞSEL
DAVRANIŞÇI TERAPİ
Adından da anlaşılacağı gibi olay ya da durumların hem
bilişsel hem de davranış yönünden yola çıkarak çözmesini sağlamaya
çalışmaktadır. Bu terapi yöntemi travmanın davranış semptomları veya konu ile
ilgili edindiği bilişsel bakış açılarının karşılaştığı tehditleri sentezleyerek
olduğundan farklı algı süreçleri ve tutumlar üzerinde çok aşırı bir şekilde
durması, orada kalması olarak ele alınabilir. Kişi karşılaştığı travmatik olay
karşısında tehdit’in doğasını ve gerçekliğine yüklediği anlam farklı boyutlar
olduğu durumlarda travmatik olayın etkisini göstermektedir. Danışan
yaşantılarını bize sunarken nasıl bir ifade şekli kullanıldığı önemlidir. Travma
da her hangi bir olayda verdiğimiz tepkinin travma mı yoksa normal bir davranış
mı olduğunu anlamak için yapılan araştırmalar gösteriyor ki. Flash back
dediğimiz kavram yani kişi yaşadığı olayları eski yaşantısındaki anısını
anımsatıyor mu? Diye bakılmalıdır. Başka olaylara baktığımızda kendimiz bir
olay karşısında aşırı duygusal tepkiler veriyor muyuz? Sese ve görüntülere
nasıl tepkiler veriyoruz? Danışan da tepkisellik hali var mı? Yani aşırı
hareketlilik, aşırı bir öfkelenme durumu söz konusu oluyor mu? Beklenmedik
duygusal nöbetlerin yaşanması aslında kişide travma olup olmadığı hakkında bazı
bilgiler edinmemize sebep olur.
Travma ve travma sonrası stres bozukluğu tedavisi
genellikle hastaya özgü olmaktadır. Bu da yukarıda bahsettiğim gibi bizim algı
süreçlerimizle alakalı bir durumdur. Bilişsel davranışçı terapide en etkili
olan yöntemler maruziyet terapisi ve bilişsel yeniden yapılandırma terapisi
olduğunu söyleyebiliriz. Maruziyet terapisi, kişilerin korkuyla yüzleşmeleri,
onları kontrol altına almaları ya da danışanın travmasını daha kontrollü ve
güven içinde yeniden o anı yaşamalarını sağlamak amacıyla gerçekleştirmektedir.
Bu görsel, yazılı, sesli ya da olayın yaşandığı yere ziyaretler
gerçekleştirilerek yapılmaktadır. Bilişsel yeniden yapılandırma terapisi ise
danışanların kötü bir şekilde gerçekleşmiş anılarından anlamlar çıkarmaları
için yardımcı olmaktadır. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz aslında. Bazen danışanın
anılarının veya anıları ile alakalı algı süreçlerinin gerçeklik payının
olmadığından dolayı danışan kendilerini utanç ya da suçluluk hissettikleri
durumlar ortaya çıkabilmektedir. Bu durumlarda danışanın daha pozitif ve olayla
ilgili daha gerçekçi bir şekilde yaklaşılarak danışana yardım edilmesini
sağlamaktadır.
Bilişsel davranışçı terapiler ile ilgili psikanalistler
açıklamalarda bulunmuştur. Bu terapi yönteminin görünürde etkili olduğunu
söyleseler de hastalığı ortadan kaldırmadıklarını savunurlar. Yani hastalık ile
ilgili ortaya çıkan belirtiler ortadan yok edebilir. Ama psikanalistlerin
savunduğu, hastalarda iç dinamiklerin ortadan kaldırılmadığından dolayı yeniden
ortaya çıkma durumları olabileceğini görüşünü idea etmektedirler. Aynı zamanda
var oluşu ile ilgili sorunlar yaşayan, kendilerini iyi bir şekilde açıklamakta
zorluklar yaşayan ve ağır travma geçirmiş danışanlar üzerinde bilişsel
davranışçı terapiyi uygulayan uzmanlar bu konuda epey zorlanabilirler.
İLAÇ
TEDAVİSİ
Travma yaşayan bireyleri değerlendirdiğimizde aslında
hepsinin tedavi etmemize gerek yoktur. Bunu çevresinde bulunan kişilerin
desteklerini alması sonucunda gerçekleşebileceğini söyleyebiliriz. Ama
travmanın belirtileri aylarca devam edecek olursa bunun kendiliğinden ya da
çevresinin desteğiyle iyileşme gerçekleşmesi epey zor gözükmektedir. Bu konuda
profesyonel danışmanlık desteğinin alınmasının gerektiğini söyleyebiliriz.
Travmayı psikoterapi ve ilaç tedavileri ile sağlıklı bir şekilde iyileşmeyi
gerçekleştirebilir. Bu tedavileri ayrı kullanılabileceği gibi birlikte de
süreçte desteklenebileceğini söyleyebiliriz. İki yöntem de birbirlerinin
alternatifi olmamakla birlikte işleyişlerinin de farklı bir şekil de
gerçekleştiğini söyleyebiliriz. İlaç tedavisi, bireyin geçmişte deneyim ettiği
travmatik olayın kaynağını çözüme kavuşturamaz. Bu travmanın kaynağını psikoterapi
yöntemleri ile sağlanabileceğini söyleyebiliriz. Ama ağır travma yaşayan
bireylerde ilaç tedavisi kullanılmaktadır. Ben bu açıkladıklarımı ülkemiz
açısında değerlendirmek istiyorum. Başka ülkelerde psikoterapi asıl ana yöntem
olarak kullanılmaktayken bizim ülkemizde bu durum ne yazık ki farklıdır. Diğer
ülkelerde psikoterapi kullanıldıktan sonra vakanın durumuna göre ihtiyaç söz
konusu ise ilaç tedavisine geçilmektedir. Ülkemizde ilaç sevdasının kendilerini
ömür boyu ilaca bağımlı hale getirdiklerini söyleyebiliriz. Terapi esnasında ya
da başka yerlerde travmanın etkisi ile semptomlar yoğun bir şekilde ortaya
çıkıp terapiyi zorlaştırıp veya süreci engellemesi durumunda ilaç tedavisine başvurmak
daha mantıklı olacaktır.
Ben bu araştırmamda travma ve travma sonrası stres
bozukluğu yaşayan bireyler için hangi ilaçların kullanılması gerektiği ve bu
ilaçların bazı yan etkilerinden bahsetmek istiyorum. İlk olarak travma ilaç
tedavisinde kullanılan iki tane antidepresandan bahsedeceğim. İlk olarak yaygın
bir şekilde kullanılan sertralin diğer ismi ile zoloft olarak bilinmektedir.
İkincisi ise paroksetin bilinen diğer ismi paxildir. Bunların ikisi de
depresyon tedavisinde de kullanılan seçici seratonin geri alım engelleyici
olarak kabul edilmektedir. Bu ilaçlar olumsuz duyguların tedavisinde önemli
etken sahibidirler. Mesela anksiyete, üzüntü ve asabiyete tedavi etme gibi
özelliklere de sahiptir. Bunları gerçekleştirirken terapötik sürecin iyi bir
şekilde devam etmesini de sağlamaktadır. Bu antidepresanlar ile ilgili bilgi
vermekte yarar olduğunu düşünüyorum. Birincisi kesinlikle ilaç kullanıcısında
bağımlılık yapmamaktadır. İkincisi yan etkilerine bakacak olursak kısa süreli
ve kişi de fazla ağır olmayan belirtiler şeklinde meydana gelmektedir. Bu yan
etkileri şu şekilde sıralayabiliriz. Kusma, bulantı, sersem olma ve birden bire
gerçekleşen baş ağrıları boy gösterebilir. Daha uzun süreçlerde meydana gelen
yan etkiler ise cinsel isteksizlik ve kilo ile ilgili problemler açığa
çıkabilmektedir. Bazı durumlar da ise bu tür antidepresanların yanında
benzodiazepin de verilebilir. Bu ilaçlar kaygıyı engelleme, uyuma ve gevşeme
gibi etkilere sahiptir. Bu ilaçlardan bahsetmişken bir özelliğine değinmeden
geçemeyeceğim. Uzun süre boyunca kullanılması durumunda kişide bağımlılık
yaratabilmektedir.
Sonuç olarak psikoterapi ve ilaçlar yukarıda da
değindiğim gibi travmaya çok yardımcı olurlar. Kısacası iyileşme terapistin ve
ilaç kullanımının yanın da travma yaşayan bireyin ailesi, eşi, dostu ve
arkadaşlarının yardımıyla sağlıklı bir şekilde gerçekleştiğini söyleyebiliriz.
PSİKODİNAMİK
TERAPİ
Bu yaklaşımı gerçekleştirmek için danışanla kurulan
ilişki terapötik sürecin etkinliğini sağlamaktadır. Bu ilişki karşılıklı değer
ve işbirliği şeklinde olan temel kavramlardır. Bu yaklaşım, şimdi yaşadığımız
sorunlardan dolayı işleyişimizi etkilemesinin nedenini, geçmiş yaşantımızda
oluşan travmalar olduğunu ve bunlarla yüzleşmemiz gerektiğini öne sürmektedir. Bu
yaklaşımın üzerinde durduğu nokta insanların geçmişte yaşadıklarını ve bu
yaşantılarla birlikte gelişen duyguların tekrarlama eğiliminde olduklarını
savunur. Danışan terapistle ilişki kurarken bunları terapiste gösterme
eğiliminde olurlar. Geçmişteki yaşantılarını terapiste yansıtmalarına “aktarım”
olarak adlandırmaktadır. Danışan aktarım yolu ile terapiste travma hakkında
genellikle hüzün dolu olumsuz düşünceler yansıtarak gerçekleştirebilirler. Bu
olumsuz düşüncelerin anlatılması, terapiste aktarması hiçte kolay değildir.
Danışan genellikle anlattıklarında terapistle kurduğu ilişkiden dolayı geri
çekilme yöntemini kullanabilirler. Danışanın yaşadığı travma iç dinamikleri ve
yorumlamaları ile değiştirip terapiste aktarabilir. Böyle bir tutumun olması terapötik
sürecin güçlenmesine hatta çözümünü de sağlamadığı için terapiyi yarıda bırakma
gibi davranışlar ortaya çıkabilir. Bu sürecin işlenebilmesi için terapist
danışanın bilinç dışındaki savunma mekanizmalarını ortadan kardırması
gerekmektedir. Travma, kişinin enerjisinde etkili olabilmekte ve bu kişinin
bütün organizmalarını devre dışı bırakabilecek durumlara da getirebilmektedir. Travmada
danışanın duygularının düşüncelerinden uzaklaşması noktasında hayatında
sorunların boy gösterdiğini idea etmek mantıksız olmaz.
Travma da olumsuz düşüncelerin ortaya çıkması ile ego
tükenmişliği yaşanmakta danışan kendine değersizlik ve önemsizlik gibi anlamlar
yükleyebilmektedir. Danışana bunlar atlatması için yardım edilerek eski egosunu
yeniden yapılandırması amaçlanmıştır. Kişi yaşadığı travmayı hep inkar
edebilmekte ve görüşme esnasında travmayı yeniden yaşayacağı korkusu
olabilmektedir. Görüşmeye gelen danışan terapisti tarafından bazı bilgilerin
anlatılması gerekiyor. Mesela görüşme yapılırken o travmatik durumu yeniden
hatırlayabileceğine ve kendisinin bir süreliğine kabusları görebileceğine dair
bilgilerin verilmesi gerekmektedir. Travma ile ilgili bazı başa çıkma yöntemleri
mevcuttur. Bazıları müzikle giderirken bazıları da ev işleriyle ilgilenerek
zaman geçirmektedirler. Bu terapi yöntemine gelen eleştirilere bakacak olursak
fazla uzun sürmesi ve çok fazla bir maddiyat gerektiği için danışanın terapötik
sürecinin aksamasına neden olabilmektedir. Psikodinamik terapi kesin açıklaması
yoktur. Çoklarına göre çocukluk travmanın fazla bir üzerinde durulmaması
gerektiği ve günlük yaşantılarına değinmesi yönünde eleştiriler geldiği
yönündedir. Son olarak dünya da her kültürden insanın mevcut olduğunu söyleyen
düşünürler, psikodinamik terapinin bütün bunların üzerinde aynı geçerliliğinin
olamayacağını savunurlar.
Kaynakça
Richard, G., & Philip, Z. (2013). Psikoloji
ve yaşam. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Cüceloğlu, D.
(2006). İnsan ve Davranış . İstanbul: Remzi Kitabevi Yayınları.
Herman, J. (2007). Travma
ve İyileşme. İstanbul: Literatür Yayınları.
KARAKAYA, I.
(2014). Çocukluk çağı travmalarında travma odaklı bilişsel davranışçı tedavi
modeli. Anatolian Journal
of Psychiatry/Anadolu Psikiyatri Dergisi, 15(4).
Tokgünaydın, S., & Sütcü, S. T. (2016). Travma Sonrası
Stres Bozukluğunun Tedavisinde Bilişsel Davranışçı Grup Terapisinin
Etkililiği: Sistematik Bir Gözden Geçirme. Psikiyatride
Güncel Yaklaşımlar, 8(Ek
1), 95-107.
Balıbey, H., & Balıkçı, A. (2013). Travma Sonrası
Stres Bozukluğu Tanılı Hastada Göz Hareketleri İle Duyarsızlaştırma ve
Yeniden İşleme (EMDR) Tedavisi: Olgu Sunumu. Dusunen Adam: Journal of
Psychiatry & Neurological Sciences, 26(1).
Tural, Ü., & Öner, E. (2003). Travma Sonrası Stres
bozukluğunun farmakolojik tedavisi. Psikolojik travma ve sonuçları.
0 yorum:
Yorum Gönder