11 Aralık 2016 Pazar

DÖVÜŞ KULÜBÜNÜN (Fight Club) ANALİZİ



FİLMİN ve KARAKTERİN TANIMI

            Dövüş kulübü; Kapitalist sisteme eleştiri yönelten,  tüketici toplumu olmaktan çıkarılması gerektiğini öğütleyen sahneler var,  robotlaşmış ve mutsuz topluma bu ihtiyaçlarını tüketici toplumla giderilebileceğini savunan bireyler bu düzende çözüm üretmesi yerine, Filmi izleyip rahatlaması ve hayatında çokta kısa bir zaman zarfında moral bulması söz konusudur. Yani film kapitalist düzene karşıymış gibi gözükse de bir nevi bu sisteme de hizmet etmektedir. Kapitalist sisteme biraz daha değinmek gerekirse, her çocuğun güzel bir oyuncak bebekle yani barbie bebeklerle büyümesi çok masum gözükse de ileriki hayatlarında estetik tüketici haline sokabilmekte ya da Burger king yemeklerindeki happy yazında verilmek istenilen subliminal mesaj biz topluma mutluluk satıyoruz. Anlaşılan bu dünyada hepimiz birer vebalı olmamızdır. Filme gelecek olursak jack’in hayatını düzeltmeye cesareti ve gücü yoktur. O gücü hayali kimliği olan Tyler da buluyor. Hayali kimliği dünya da oturulmuş düzeni değiştirebilmek için gereken özgüvene, cesarete ve güce de sahip olması ekstradan da bunları yapabilecek Zeka bulunmaktadır. Bunun yolu filmde gösterdiği gibi yakıp yıkmaktan geçtiğini vurgulamaktadır. Ve filmin sonunda Tyler ölmesi görevinin sonlandığını, savunduğu anarşik davranışların işe yaradığı mesajını vermektedir. Ama Tyler gibi biri yoktur. Başka verilen diğer mesajlar özgüveni, cesareti ve gücü olmayan insanların Tyler gibi birini kendi yerlerine gelip yapmak istedikleri şeyleri yapacaklarına inanmaları ve beklemeye devam etmeleridir. Tüketim toplumu olmaktan ziyade insan insanlaşma yolunda adımlar atabilmeliyiz.
            Karakter analizine bakacak olursak Narrator’un ciddi anlamda duygusal sorunları olan bunu tedavi etmek için farklı Terapi gruplarına katılması, sürekli endişeli, korku dolu, kuşkucu ve gergin bir tavır sergilemesi öncesinde bize bazı bozuklukları anımsatmaktadır. Biraz daha kurcalayacak olursak Narrator grup arkadaşı olan Marla karakterine ve iş arkadaşlarını kötü niyetli şeklinde yorumlaması, sürekli olarak bir kuşku ve güvensizlik halinde onlarla yaşamını devam ettirmesi akıllara paranoid kişilik bozukluğunu getirmektedir. Ama hayali karakteri olan Tyler’ın ortaya çıkmasıyla Narrator paranoid kişilik bozukluğundan şizofreniye kaydığını rahatlıkla görebiliriz. Şizofreni de kendi arasında tipleri bulunmaktadır. Paranoid şizofreniyi diğer tiplerden ayıran en önemli özellik sanrılı düşüncelerinin bireyin davranışlarında önemli etkisinin olmasıdır. Sanrılı düşünce diğer tiplerde bir dereceye kadar olabilir. Ama paranoid şizofreni dövüş kulübünde olduğu gibi iyi organize olmuş, düzenli ve tutarlıdır. Paranoid şizofreniye sahip bireyler her konuda normal davranışlarda bulunur, ama sanrılı konuya gelince normal dışı davranışlar sergilemekle kendini bulur. Filmde gecen sahneleri şimdi paranoid şizofreni belirtilerine göre değerlendirelim.
·         Bu dünyaya özel olarak gönderildiğini, özel bir görevinin olduğuna (kıyamet projesi) ve olağan dışı inançları vardır (koyduğu bombalarla finans tarihinin çökeceğine ve ekonomik dengelerin biraz daha yaklaşacağını savunması)
·         Var olmayan sanrılı düşünceleri, Marlayı hayali kimliği olan Tyler’dan kıskanmasının belirginliği
·         Başka bireylere anlatarak liderlik arzusunda bulunmak (Dövüş kulübü aracılığıyla insanların dünyada köleleştiğini ama özgürlüğü yakalayamadıklarını vurgulaması bu inançların değiştirebileceğini ve dövüş kulübünde oluşturduğu kurallarla liderlik arzusunu gidermesi)
·         Savundukları düşüncelere ve kendisine karşı olanlara karşı öfke duymak, saldırgan davranışlarda bulunmak (Emniyet müdürünün kendilerinin yapmış olduğu suçu yer altı bağlantılı olduğunu söylemesi ve şiddet eğilimli olarak değerlendirmesine karşın lavaboda zorlukla kendi düşüncelerini benimsettirmesi ya da tehdit etmesi sayılabilir.)
·         Hayali kimliği olan Tyler’la kişilik bölünmesi yaşaması, hayali kimliğiyle konuşması
·         Terapi gruplarına katılırken Marla’nın kendisini takip ettiği yönündeki iddiası
·         Kıyamet projesine saplantılı bir şekilde bağlanmış olması ve düşüncede bozuklukların yaşanması

DSM-V GÖRE TANI

1.      Aşağıdaki belirtilerden her biri, bir aylık sürenin önemli kesiminde bulunur. Bunlardan en az birinin sanrılar, varsanılar ya da darmadağın konuşma olması gerekir.
2.      B u bozuklukta filmde de olduğu gibi iş, kişilerarası ilişki ya da kendine bakım gibi birçok alanda işlevselliğin bozulması
3.      Süregelen bulguların en az altı ay sürmesi
4.      Yadırganacak denli gerçeğe aykırı inançlar, olağandışı yaşantılar kendini gösterebilmesi
5.      Bu bozukluğun ağırlığı, sanrılar, varsanılar, darmadağın konuşma, olağandışı psikodevimsel davranışlar ve silik belirtileri kapsayan birincil psikoz belirtilerinin nicel değerlendirilmesi ile ölçülür.
6.      Akut döneme dikkat edilmesi

DSM-IV GÖRE TANI

1.       Tedavi edilmek şartıyla bir ay içinde aşağıdaki belirtilerin en az ikisinin bulunması
·         Halüsinasyonlar
·         Dezorganize konuşmaların olması
·         Katatonik davranışların bulunması
·         Hezeyanlar
·         Silik Semptomlar, konuşma sıklığın olmaması ya da avolusyon
2.       İş, arkadaş ve toplum alanlarında işlevselliğin bozulması
3.       Sıklıkla görülen belirtilerin 6 ay ya da daha fazla süreyle kalıcı olur. 6 aylık zaman zarfı, 1 ay veya daha fazla olacak şekilde tanı ölçütlerini içinde bulundurma şartıyla belirtilerin olması gerekir.
4.       DSM-IV şizofreniyi 5 alt basamağa ayırmıştır.
·         Paranoid Tip
·         Katatonik Tip
·         Disorganize Tip
·         Ayrışmamış Tip
·         Residuel Tip

                                               ETİYOLOJİ

                Etiyoloji, psikolojik ve tıbbi problemlerin gelişiminde sebep olan veya gelişiminde payı olan faktörlerin ifade edilmesi olarak tanımlanabilir. Bozukluğun neden nasıl ortaya çıktığını düşünsel, davranışsal ve duygusal temellerinin bilinmesi başka hastalıklar ya da yeniden tekrarlanmaması açısından yeni tedavi ve yöntemlerin bulunmasında yardımcı olur. Şizofreninin etiyolojisi çok fazla risk barındırmasına rağmen kesin olarak bilinmemektedir. Ne var ki araştırmacılar şizofreninin oluşmasında ve gelişmesinde bazı faktörlerin önemli rol oynadığını vurgulamaktadır. Bu faktörler arasından biyolojik, bilişsel-davranışçı ve psikanalitik-psikodinamik faktörlerini inceleyeceğim.
1.      BİYOLOJİK FAKTÖRLER: Şizofreninin aile içinde devam etme eğiliminin yüksek olduğu uzun zamandır bilinmektedir. Yapılan araştırmalarda aile çalışmaları, ikiz çalışmaları ve evlat edinme çalışmalarının etkileri ortak bir sonuç ortaya koymaktadır. Şizofreni geçiren bir kişiyle genetik olarak bağları olan kişiler olmayanlara oranla daha fazla görülme yaşanmakta hatta bu oran %30 ile %50 arasında değişebilmektedir. İkizler üzerinden örnek vermek gerekirse ikizlerden birini şizofreni tanısıyla hastaneye kaldırılsa, diğer ikizin başka insanlara kıyasla yüzde 30-50 aralarında bir yüzdelikle fazla görülme olasılığı vardır. Ya da ebeveynlerden ikisi de şizofreni geçiriyorsa, çocuklarının da bu bozukluğu geçirme olasılığı %30 ile %50 arandadır diyebiliriz. Kalıtsal özelliğin biyolojik yapısını getiren genlerin üzerindeki etkisi hiç kuşkusuz yukarıdaki gibi değinilmiştir. Yani genlerde çıkabilecek bir özellik, beyin yapısını şizofreni olmaya yönelik bir şekilde etkileyebilir. Şizofreninin biyolojik nedenleri konusunda ortak alınmış kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ama nöronsal-aktarıcılar adı verilen biyokimyasal maddelerin işlevselliğinde sorunların yaşanmasıyla bir nörondan diğer nörona sinirsel mesajların iletilmediğinden kaynaklandığı yönünde açıklamalar ve araştırmalar bulunmaktadır.
2.      PSİKANALİTİK-PSİKODİNAMİK FAKTÖRLER: Freud şizofreniyi narsistik nevroz olarak tanımlamakla birlikte bunun sebebinin kısaca duygusal yatırımların içsel ve dışsal objelere yeteri kadar yapılamaması ve şizofrenilerde olağandışı inanç ve düşüncelere kaymasıyla gerçeklikten çoğu zaman kopukluklar görülmesinden dolayı psikanalitik yaklaşım şizofreniyi zayıf bir egonun var olduğuna dikkat çekmektedir. Ego gerçeklik ilkesini barındıran kısımdır. Bu yüzden şizofreninin gerçeklikle kopukluğu ve hatta kendi içinde tutarlı olması mantıklı olabilir. Ama kendisini bilimsel araştırma ve gözleme açmaz. Bilimsel olarak psikanalitik yaklaşımı incelemek, deneysel sonuçlara ulaşmak olanağı yoktur.
3.      BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI FAKTÖRLER:
·         Davranışta insanın pasif olduğuna ve koşullandırma yoluyla çevresel uyarıcılara karşılık verdiğine inanılır. Davranış gözlemlenebildiği için veri toplayıp ölçmek kolaydır
·         Öğrenmenin etkisiyle bazı koşullanma ilkeleri, şizofreni hastanın bazı davranışlarında değişim gözlemlenmiştir. Ama bazı psikologlar davranış değişimini, hastalığın temelinde öğrenme yattığını kanıtlamaz. Şizofreninin gelişiminde öğrenmenin nasıl bir etkisi olduğu konusunda daha kesin bir bilgi ya da gözlem söz konusu değildir.

AYIRICI TANI

                Paranoid Şizofrenide halisünasyonlar, hezeyanlar ve düşüncede ya da inançlarda bozuklukların olması paranoid kişilik bozukluğundan ayırt edilebilir. Dezorganize ve Katatonik şizofrenilere özgü Semptomlar bulunmamasıyla ayırt edilir. Film karakterlerinde de olduğu gibi Kaygı, öfke, Marla’dan uzak duran bir tutum sergilemesi ve tartışmacı özellikleri bulunmaktadır. Tedaviye en iyi yanıt veren özellikleri açısından da şizofreninin diğer tiplerinden ayırt edildiğini söyleyebiliriz. Majör Semptomlara baktığımızda zulüm kuruntusu veya ihtişam yanılgısı gibi yoğunlaşan Kompleks ve sistemli kuruntular yaşamaktadır.
            Dissosiyatif bozukluklar bireyin bellek, kimlik, şuur ya da algısında yaşanan kesinti ve ayrışmanın sonucu olarak ortaya çıkar. Filme gelecek olursak Narrator hayali kimliği olan Tyler’la kişilik bölünmesi yaşamış, kıyamet projesi için binlerce mil seyahat edip Dövüş kulübünü oluşturması, akşamları kalkıp sabunlarla bomba yapması ve marla ile bir cinsel yakınlığının olduğunu unutması Dissosiyatif Rahatsızlıklarını akla getirmektedir. Ancak şizofrenideki halisünasyonlar, hezeyanlar ve kendi kendine konuşma gibi özelliklerle Şizofreniyi Dissosiyatif bozukluktan ayırt edilebilir.

TEDAVİ

1.      BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI TERAPİ
·         Negatif davranış ve buna hizmet edebilecek düşüncelerin farkına varmak
·         Bilişsel davranışçı Terapisti, kişiye hangi inançların hayatında sorunlar yarattığını belirlemesi konusunda yardımcı olur. Bu aşamada Terapist hangi durum, duygu ve düşüncelerin kişinin toplumca uygunsuz bulunulan davranışlara sebebiyet yarattığını anlar. Bu aşama hasta için zor olmakla beraber hastanın iç görü ve kendinin farkına varıp kendini keşfetmesi açısından çok önemlidir.
·         İlk aşamada elde edilen olumsuz davranışlara yöneliktir. Bu aşamada elde ettiği yetenekleri ve bilgileri gerçek hayata uygulamak için denemeler prova eder. Bunun için aşamalı bir işlem uygular kişi amaca adım adım ulaşır. Bu yolla her geçinilen aşamanın sıkıcılığı ve daha başarılabilir bir durum haline gelir.
·         İnsanlar genellikle belirli kalıplara benzer reaksiyonlar verir. Kişinin belirli kalıplarının neler olduğunu anlamak ve bu yolda çaba sarf etmek tedavinin amacına yönelik atılmış çok önemli adımlardır.
2.      PSİKANALİST-PSİKODİNAMİK TEDAVİ:
·         Freud kişilik yapısını id, ego ve süper ego olmak üzere ortaya atmıştır.
·         İd, tutku, merak ve heyecan duygularımızın arkasındaki itici güçtür. Freud’da göre zevk prensibine göre işleyen şey yaşam gücüdür. Olumlu yönden bakacak olursak, id aynı zamanda kendini koruma duygusunun arkasındaki güçtür. Cinsel arzuların ortaya çıkarak türlerin devamını sağlayan bölgede iddir. İd’in fantezileri hayal gücü ve yaratıcı davranışların temelini oluşturur. İd, aynı zamanda kişinin kendisine ya da topluma yöneltebileceği Agresif ve yıkıcı güçlerinde temelidir.
·         Ego, id ile süper ego arasındaki dengeyi kurmaya çalışan bir tür danışmandır diyebiliriz. Ego süper ego ile id’in isteklerini değerlendirmeye alır. Gerçekçi bir şekilde yapılan değerlendirme sonucunda istekleri kısmen ya da tamamen gerçekleştirir. Eğer id’in istekleri gerçekleştirilemeyecek türden ya da sosyal topluma son derece olumsuz sonuçlar doğuracaksa, o zaman ego savunma mekanizmalarını harekete geçirir ve id’in isteklerini bilinçaltına iter ve id ile süper ego arasındaki sorunu çözmüş görünür.
·         Süper ego bireyin vicdanını temsil eder. Süper ego bireyi toplumun kurallarına uymaya ve diğer insanlarla uyum içinde herhangi bir sorunun olmadan yaşamaya iter.
·         Bu Terapinin amacı, Bilinçaltındaki çelişkileri bilince çıkarmak ve farkındalık yaratıp bir çözüme ulaştırmaktır.
·         Ego gerçeklik ilkesini barındırdığı için filmdeki hastanın egosu üzerine ağırlık verilmeli ve ego güçlendirilme çalışmaları yapılmalıdır. Ayrıca filmi inceleyecek olursak egodan id’e sapmalar yaşandığı görülmekte cinsellik ve saldırganlık bunlar arasında sayılabilir. İd üzerinden de çalışmaları gözden kaçırmamak gerekiyor. Savunma mekanizmaları üzerinden çalışarak direnci arttırmalıdır.
·         Terapi birkaç yıl sürebilmekle beraber hasta haftada üç veya altı defa Terapisti ziyaret etmelidir. Seans süresi 50-60 dakika aralarında değişebilmektedir.
·         Nevrozlarla psikozlar açısından bakıldığında; Bu Terapi kişiler arası iletişim ve iç görü fazla olduğu için nevroz geçiren hastalarda daha fazladır.


3.      İLAÇ TEDAVİ: Biyolojik yaklaşımlarda, hastalardaki davranışsal bozukluğu biyolojik tedaviyi amaçlar. Bu amaçla ya ilaç ya da elektrik şoku kullanır. Ağır hastaların tedavilerinde ilaçların etkisini rahatlıkla gözlemlenebilir.
·         Akıl hastaların giydiği beyaz deli gömlekle hastaneye moral açından kaldırılmamalı
·         Rehabilitasyon açısından düzenli ve davranışsal olarak hastaya karşı tutumun moral düzeyinde de etkisini unutmamak ve buna göre davranmak
·         İlaç tedavilerinin negatif ve pozitif etkilerini anlamak önemlidir.
·         Antipsikotik ilaçlar şizofreninin sanrı, Halüsinasyon,  sosyal çekilme ve durumsal gerilme gibi Semptomların değiştirirler.
·         Antipsikotik ilaçlar beyindeki bazı kimyasal maddelerin etkisini azaltarak etkili oluyor.
·         Antipsikotik ilaçlara, klorfromazin, haloperidol ve krozafin diye bazılarını örnekleyebiliriz.
·         İlaç tedavilerin negatif etkilerine bakacak olursak dopamin motor kontrolünde önemli rol oynadığı için tedavide kaslarda çoğunlukla rahatsızlıklar etkisini gösterir.
·         Şizofreni hastaların bazı ilaçların kullanmasıyla ortaya çıkan yan etkilerinden bir tanesi de kilo alımı ya da diyabet hastalık riskini taşıyabilmektedir.
·         Yukarıdaki maddelere bakılacak olursa antipsikotik ilaçlar şizofreniyi tedavi etmez, altında yatan psikopatolojiyi yok etmez. Ancak en azından hastanın en yıkıcı Semptomlarını kontrol altına almasında ciddi derecede etkisinin olduğu anlaşılmaktadır.
·         Sosyal çekilme ve bastırılmış duygular şizofreninin negatif Semptomları olduğuna değinmekte yarar vardır.

Bu yöntemlerle ilerlemek ne açıdan bu kişiye iyi gelirdi? Psikiyatrik veya başka bir sağlık alanına yönlendirme yapar mıydınız?

            Filmin karakterini şizofreni tanısıyla ele aldığım için hazırlamış olduğum raporu şizofreni kişi olarak durumu değerlendirmeye çalıştım. Bunun için son soruya da şizofreni tanısıyla gelen bir birey olarak bakacağım.
            Hazırlamış olduğum raporda da şizofreninin farklı tipleri olduğunu yukarda değindim öncelikle bana gelen hasta hezeyanlar, Halüsinasyonlar ve sanrılar geçirdiğini söylemesi ve sosyal topluma zararlar yarattığına değinmesi beni bir psikiyatra yönlendirecek yani hastayı psikiyatrla ben beraber hastanın durumunu değerlendireceğiz. Çünkü şizofreni tanısı alan kişi ve hezeyan sanrı gibi ağır durumların yaşanması ilaç tedavisinin şart olduğunu, ayrıca başka tedavilerin etkisi fazla olamamaktadır. Buna değinmeden de geçemeyeceğim ilaç tedavisi hastayı tam anlamda iyileştirmez sadece bazı beyindeki bazı kimyasal maddelerin etkisini azaltır. Buradaki amacın hastanın kontrol altında tutulması, topluma zarar vermeyecek bir birey olarak kazandırmaktır. Psikiyatrla çalışmanın her hangi bir zararı yoktur bence aksine bilgi alışverişinde bulunmak Terapiye artısı olur. Psikolog ile psikiyatr almış oldukları eğitimlerin bazı konularda aynı bazılarında farklılık olması da yazdıklarımı bir noktadan sonra doğrular niteliktedir. Ve sadece psikiyatr değil. Ulaşabildiği bütün psikolojiyle ilgili kuruluşlarla irtibat halinde olunması gerektiğinin kanaatindeyim.

Kaynakça

Carlson, N. R. (2014). Fizyolojik Psikoloji. Ankara: Nobel Akademik.
Cüceloğlu, D. (1991). İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Fincher, D. (Yöneten). (1999). Dövüş Kulübü [Sinema Filmi].
Kleinman, P. (2013). Psiko 101. İstanbul: Okyanus Yayıncılık.
Koroglu, E. (2014). DSM-5 Tanı Ölütleri Başvuru El Kitabı. Ankara: HYB Yayıncılık.
Köroğlu, E. (1978). DSM-IV-TR CİLT 1. Ankara: HYB Yayıncılık.
Zimbardo, R. J.-P. (2013). Psikoloji ve Yaşam. Ankara: Nobael Akademik Yayıncılık.


Sadece bir tık :

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Psikolog Yunus Kaçan Copyright © 2015 | Türkçeleştirme: Karamsar Temalar